MAKALELER / BOYALARIN ÖZELLİKLERİ - YAPI KİMYASALLARI ANSİKLOPEDİSİ
BOYA VE CİLA.
Evlerimizin duvarlarından giysilerimize, ressamların tablolarından renk renk şekerlere, kullandığımız plastik eşyalardan otomobillere kadar çevremizdeki her şeyi renklendiren boyalardır. Bütün bu değişik eşyaları ya da ürünleri boyamak için yüzlerce tür boya geliştirilmiştir. Gene de bütün boyalar maddeyi boyama özelliğine göre iki büyük grupta toplanabilir: Bir yüzeye uygulandığında örtücü bir katman oluşturan boyalar ve uygulandığı maddenin dokusuna işleyen bo-yarmaddeler. Boyalar örtücü, boyarmaddeler gerçek anlamda boyayıcıdır. Bu özelliğini vurgulamak için boyarmadde denen bu dokusal boyalar, doğal maddelerden elde edilen ya da kimyasal maddelerin bireşimiyle (senteziyle) hazırlanan karmaşık yapılı organik bileşiklerdir.
Mobilyaları, kapı ve pencere doğramalarını boyamak için kullanılan yağlıboyalar ile tekne ve otomobil boyaları gibi örtücü boyalar eşyaya yalnızca renk ve parlaklık kazandırmakla kalmaz, sıcaklık değişiklikleri, nem, hava kirliliği gibi dış etkenlere karşı da koruyucu bir katman oluşturur. Genellikle renksiz olan cilalar da uygulandıkları yüzeyi hem parlatır, hem korur. Oysa kumaş, deri, plastik, gıda, ilaç ve kâğıt boyaları gibi boyarmaddelerin böyle koruyucu bir işlevi yoktur; bu boyalar bir ürünü ya da eşyayı renklendirerek daha çekici kılmak ve benzerlerinden ayıran bir kimlik kazandırmak için kullanılır.
Bir yüzeye genellikle fırçayla sürülerek ya da püskürtülerek uygulanan örtücü boyalar yüzeyden daha derine işlemediği için kalıcı değildir; bu tip boyalar sıcaklık, nem gibi hava koşullarından etkilenir ve uygun bir çözücüyle ya da kazınarak yüzeyden çıkarılabilir. Boyarmaddeler ise uygulandığı maddenin yalnız yüzeyine değil bütün dokusuna tutunduğu için kalıcıdır; bu tür boyalar çok nitelikli değilse zamanla solabilir, ama boya sökücü özel maddelerle işlemden geçirilmedikçe dokudan ayrılmaz. Kumaş ve deri boyaları genellikle boyanacak ürünü boya çözeltisine batırarak uygulanır ve boyama iyi yapılırsa bütün dokudaki renk tonu aynı olur. Plastik, gıda, ilaç ve kâğıt boyaları ise çoğu kez sıvı ya da hamur halindeki ürünün içine katılır.
Yağlıboyaların bileşiminde renk verici bir pigment ile bu pigmenti taşıyan, genellikle bitkisel kökenli bir yağ bulunur. Pigmenti yüzeye bağladığı için bağlayıcı denen bu yağ sıvı, pigment ise çoğu kez ince toz halinde öğütülmüş bir katıdır. Boya yapmak için, bu ince toz halindeki pigment özel makinelerde bağlayıcı sıvıyla iyice karıştırılır.
Yağlıboyaya, sürüldüğü yüzeyi bir renk katıyla "örtme özelliği" kazandıran ana pigmentler metal cevherlerinin, yani bir metalin elde edildiği toprak ya da kayaçların kavrul-masıyla hazırlanır. Çinko oksit, çinko sülfür, titan dioksit, üstübeç (bazik kurşun karbonat) en önemli beyaz pigmentlerdir. Demir ve bakır oksitler kırmızı, kromatlar sarı ve turuncu, element halindeki karbon ise çok kullanılan siyah pigmentlerdir. Boyaya kıvam vermek için bağlayıcının içine ayrıca tebeşir, kireçtaşı ve kil gibi ucuz maddeler de katılır.
Bağlayıcı sıvının en önemli bileşeni yağlı tohumlardan, fındık ve ceviz içinden, bazı bitki ve balıklardan elde edilen kuruyucu yağlardır. Bu yağlar havanın oksijeniyle birleştiğinde katılaşarak ince ve esnek bir katman oluşturur. Kuruyucu yağların en bilinen örneği, keten bitkisinin tohumlarından elde edilen beziryağıdır . Çin'de yetişen tong ağacının tohumlarından elde edilen tong yağı, soyafasulyesinden elde edilen soya yağı ile petrolden elde edilen çeşitli mineral yağlar da çok kullanılır.
Bağlayıcıların bileşiminde kuruyucu yağlardan başka reçineler, inceltici (sulandırıcı) ve kurutucu maddeler de bulunur. Reçineler yağlıboyanın içindeki çeşitli maddelerin birbirine bağlanmasını sağlar ve fırçayla sürülmesini kolaylaştırır. Bunun için bazı ağaçlardan elde edilen doğal reçineler ya da kimyasal maddelerden üretilen yapay (sentetik) reçineler kullanılır. İncelticiler ya da İngilizce'den dilimize geçen adıyla tinerler, boyayı daha akışkan hale getirerek sürülmesini kolaylaştıran terebentin esansı ve gazyağı gibi çözücü maddelerdir. Kurutucu olarak kullanılan kobalt, manganez ya da kurşun gibi metaller ise, yüzeye ince bir kat halinde sürülen boyanın daha çabuk kurumasına yardımcı olur.
Yağlıboyaların yapımında dikkat edilecek noktalardan biri de boyanın nerede kullanılacağıdır. Havanın aşındırıcı ve bozucu etkisiyle karşı karşıya kalan dış yüzeylerde kullanılacak boyaların, kapalı yerlerde kullanılacak boyalardan daha uzun ömürlü ve dayanıklı olması gerekir. Nitekim yapıların dış cephe boyalarında kuruyucu yağ bol, terebentin esansı azdır; bu da boyanın yavaş kurumasını, ama sonradan parlak ve uzun ömürlü bir yüzey oluşturmasını sağlar. İçeride kullanılacak boyaların bu kadar parlak ve dayanıklı olmasına gerek olmadığı için yağı az, terebentini çoktur. Yapıların içinde, özellikle tavan ve duvarları boyamak için suyla karıştırılarak kullanılan plastik ya da lateks boyalar yağlıboya değildir; çünkü bunların bağlayıcılarında bitkisel ya da mineral yağlar bulunmaz. Radyatör boyaları, çabuk kuruyan bir vernik ya da lakaya metal tozlarının karıştırılmasıyla hazırlanır. Ayrıca banyo küvetleri, lavabolar, buzdolapları, fırınlar ve soba boruları için özel emaye boyalar üretilir.
Dış cephelerdeki taş duvarların boyanmasında, pigment olarak ince kum ya da öğütülmüş kayaç, bağlayıcı olarak da tong yağı içeren yağlıboyalar kullanılabilir. Gemilerin su kesimi altındaki bölümleri, yosun ve midye bağlamasını önlemek için, zehirli kimyasal maddeler içeren özel boyalarla boyanır. Bunların dışında, ısıya ve aleve dayanıklı özel boyalar, sera ve mandıra gibi yerlerde mantarların üremesini önleyen boyalar, karanlıkta da görülebilecek biçimde parıldayan fosforlu boyalar vardır.
Daha çok ahşap (tahta) ve deri eşyayı bozucu etkilere karşı koruyup parlatmak için kullanılan cilalar pigmenti olmayan renksiz boyalardır. Deri eşyaları cilalamak için genellikle bir çözücüde çözünmüş hayvansal ya da bitkisel mumlar, örneğin balmumu kullanılır. Ayakkabı ve muşamba cilaları çoğunlukla bu tür mumlu cilalardır. En çok kullanılan mobilya cilalan ise, doğal ya da yapay reçinelerin kuruyucu yağlardaki çözeltisi olan verniklerdir. Eskiden vernik yapmak için ağaçlardan sızan doğal reçineler eritilir, içine beziryağı katılır ve istenen kıvama gelinceye kadar pişirildikten sonra terebentinle sulandırılırdı. Tropik bölgelerdeki bazı ağaçların üzerinde yaşayan ve lak böceği denen bir kabuklubitin ürettiği gomalak da vernik yapımında çok kullanılan doğal reçinelerden biridir. Ama bugün doğal reçinelerin yerini büyük ölçüde yapay reçineler almıştır.
Verniklere genellikle kurutucu ve inceltici maddeler de katılır. Verniğin kuruduğu zaman sert, saydam ve parlak bir katman oluşturmasını sağlayan reçinedir; yağ ise bu katmanı dayanıklı ve uzun ömürlü yapar. Örneğin deniz teknelerini cilalamak için kullanılan verniklere, havadan ve sudan etkilenmeyen dayanıklı, esnek bir koruyucu katman oluşturması için bol tong yağı katılır.
Renkli bir vernik olan laka boyalar adını lak böceğinden almıştır. Oysa yüzlerce yıldır Çin'de ve Japonya'da kullanılan gerçek doğu lakalarının ne bu böcekle, ne de onun ürettiği gomalakla bir ilgisi vardır. Bu boyalar laka ya da vernik ağacı denen bir ağacın özsuyundan elde edilir. Renkleri kırmızı, siyah, altın ya da gümüş beyazıdır. Ahşap ve metal eşyalara laka boyaları uygularken, sürülen her katın iyice kuruması beklenir; sonra bütün pürüzleri giderilerek parlatılır ve üzerine yeni bir kat sürülür. Böylece üst üste 30 kat kadar laka sürüldüğünde porselen gibi parlak, sert ve pürüzsüz bir yüzey elde edilir. Lakayla parlatılmış yüzeylere ya da eşyalara da lake denir.
Otomobillerde de genellikle nitroselüloz ile doğal ya da yapay bir reçine içeren özel laka boyalar kullanılır. Boyanın parlamasını ve metal yüzeye yapışmasını sağlayan reçinedir. Lakaya esneklik kazandırmak için ayrıca bir yumuşatıcı eklenir. Bütün bu maddeler önce bir çözücüde, genellikle alkolde çözülür; sonra içine petrol ya da kömür katranından elde edilen incelticiler katılır. Boya tabancasıyla püskürtme ya da boya çözeltisine daldırma yöntemiyle uygulanan laka çabucak kurur ve sudan, gaz ya da benzinden etkilenmeyen, sert, dayanıklı ve parlak bir yüzey oluşturur.
Ressamların kullandığı boyalara ilişkin bilgileri RESİM SANATI maddesinde bulabilirsiniz.
Boyarmaddelerin ilk kez ne zaman ve nasıl kullanıldığı tam olarak bilinmiyorsa da, bitki ve hayvanlardan elde edilen doğal boyarmaddelerin çok eski bir geçmişi olduğu kesindir. Eski Mısırlılar bitki köklerinden, ağaç kabuklarından, likenlerden, meyvelerden, hatta bazı yumuşakça ve böceklerden elde ettikleri doğal boyarmaddelerle ipek, yün, keten vepamuklu kumaşları birbirinden güzel renklere boyarlardı. Çinliler de İÖ 3000 yıllarında iplik ve dokumaları boyamak için bitkilerden elde ettikleri boyarmaddeleri kullanmaya başladılar. Doğal boyarmadde tarifleri binlerce yıl boyunca kuşaktan kuşağa aktarıldı. Ama bu tarifler ancak son yüzyıllarda yazıya geçirildiği için, eski toplumların bildiği birçok formül bugün unutulup gitmiştir.
Hayvansal B oy ar maddeler. Eskiçağlarda kullanılan en göz alıcı boyarmadde, hayvansal kökenli doğal bir boya olan Sur firfiriydi. Bir dikenli salyangozdan (Murex brandaris) elde edilen erguvan rengindeki bu boyarmaddenin adı, Fenike uygarlığının en büyük kentlerinden biri olan Sur'dan gelir. Firfir de "erguvan rengi" anlamındaki Eski Yunanca bir sözcüğün bozulmuş biçimidir. Bir efsaneye göre, Fenike tanrısı Melkart'ın köpeği kumsalda dolaşırken bu deniz salyangozlarını ezmiş, böylece bu boyarmaddenin sırrını öğrenmiş. Bu salyangozun ezilmesiyle çıkan sarımsı sıvı güneşte bırakıldığında gökkuşağının bütün renklerinden geçerek sonunda parlak erguvan rengine dönüşür. Etkili bir sabunla yıkandığında da kimyasal bir değişiklik geçirerek, güneşte solmayan ve yıkanınca rengini atmayan parlak, koyu kırmızı bir renk alır. İÖ 1500 yıllarında boyarmadde yapım yerleri Sur ve Sayda'dan bütün Akdeniz kıyılarına yayılmıştı. Ama Fenikeliler biraz boyarmadde elde edebilmek için o kadar çok salyangoz ezmek zorundaydılar ki, bu güzel renge sahip olmaya ancak zenginlerin gücü yetiyordu. Bu yüzden Sur firfiri yalnızca imparatorların, kralların ve rahiplerin giysilerini renklendirirdi.
Eskiçağlarda çok değer verilen boyarmad-delerden biri de bir böcekten elde edilen canlı kırmızı renkte bir boyaydı. Kırmızı savaş rengi sayıldığı için, Eski Mısırlılar'dan başlayarak askerler hep bu renkte üniformalar giydiler. Bu boyarmadde kırmız meşesi ya da çoban-püskülü gibi bitkilerin üzerinde yaşayan bir tür kabuklubitin dişisinden elde edilirdi. Kırmız böceği (Kermes ilicis) denen bu kabuklu-bitler tanyeri ağarmadan fener ışığında yaprakların üzerinden toplanır, sonra kurutularak öğütülürdü. Rönesans çağında kırmız üretiminin en önemli merkezi Venedik'ti. Amerika'nın keşfinden sonra bu kıtada da aynı renkte boyarmadde veren yeni bir kabuklubit türü bulundu. Meksika'dan Avrupa'ya götürülen bu boyarmadde kısa sürede yayıldı ve bu iki tür kırmız böceği yakın zamanlara kadar kırmızı boyarmadde kaynağı olarak önemini korudu.
Baklagillerin Indigofera cinsinden olan çi-vitağaçları da en az 5.000 yıl boyunca boyarmadde kaynağı olarak kullanılmıştır. Eski Mısır'daki Teb kentinin kumaş boyacıları hem giysilik kumaşları, hem de mumyaları sarmak için kullanılan bezleri çivitağacından elde ettikleri çivitle boyarlardı .
Çivit bugün bile sanayide ve evlerde çok kullanılan bir boyarmaddedir. Çivitle boyanan kumaş yıkandığında solarak açık mavi bir renk alır; ama güzel görünümünü yitirmez. Örneğin yıkandıkça ağaran blucin kumaşları çivitle boyanır.
Çivit suda çözünmediği için boyamadan önce soda ve başka kimyasal maddelerle işlemden geçirilmesi gerekir. Çivit banyosuna daldırılan kumaş sarımsı bir renk alır; banyodan çıkarıldığında rengi önce yeşilimsi sarıya, sonra havanın etkisiyle maviye döner. Kumaştaki bu renk değişimlerini izlemek bir sihirbazlık gösterisini izlemek kadar zevklidir.
Kırmızı boyalar öbür renklerden çok daha çabuk solar. Eski halıları incelerseniz mavi, sarı ve kahverengi desenlerin genellikle kırmızılardan daha canlı olduğunu görürsünüz. Bu aranan rengin başlıca kaynağı Avrupa'da "Türk kırmızısı" ya da "Edirne kırmızısı" adıyla bilinen kökboyasıydı. Kökboyası bitkisinin (Rubia tinctorum) kurutulmuş köklerinden elde edilen bu boyarmadde Eski Mısırlılar zamanında bile üretiliyordu. Eski Yunan-lılar'ın boyarmaddelerle ilgili ilk ticaret kayıtlarında Hindistan ile Anadolu arasında kök-boyası ticareti yapıldığı yazılıdır. Elde edilen boyarmaddenin niteliği ve rengi, bitkinin yetiştiği topraktaki mineral miktarına göre değişirdi. Nitekim canlı kırmızı renge boyayan ve solmayan Türk kırmızısı Avrupa'da en çok aranan kökboyası olmuştu. 18. yüzyılda Fransa'dan gelen boya uzmanları bu boyarmaddenin formülünü öğrenerek Avrupa'ya götürdüler. Bugün kökboyası, "alizarin" adıyla fabrikalarda üretilen yapay bir boyarmaddedir.
Annatto adıyla bilinen tropik bir ağacın meyvelerinden de aynı adlı kırmızı bir boyarmadde çıkarılır. Anayurdu Orta ve Güney Amerika olan bu ağaç Yenidünya'nın keşfinden sonra tropik ülkelerin çoğuna yayılmıştır. Batı Hint Adaları'nın yerli halklarından olan Karipler gövdelerini annattoyla boyarlardı; bu madde bugün de peynir kabuklarını ve dudak boyalarını renklendirmek için kullanılır. Gene Amerika'nın keşfinden sonra Avrupa'ya götürülen brezilyaodunu da, "mordan" denen değişik kimyasal maddelerle birlikte kullanıldığında kırmızı, pembe ve kahverengi tonlannda renk veren bir boyarmadde kaynağıdır.
Kumaş boyalarının zamanla rengini atmaması için mordan ya da boyasaptar denen maddeler kullanılır. Bunlar, boyarmaddenin kumaşın dokusuna işleyerek liflere sıkıca tutunmasına yardımcı olan mineral tuzlandır. Doğal kumaş boyalanyla kullanılan mordanlann başında şap (potasyum-alüminyum sülfat), kalay (kalay klorür), krom (potasyum bikromat), demir (demir sülfat) ve bakır sülfat (göztaşı) gelir.
Boyanın daha iyi tutması için iplik ya da kumaşlar önce mordan çözeltisine, sonra boyaya batınlır. Bu yöntemin belki de en büyük yararı, aynı boyarmaddenin değişik mordan-larla açıklı koyulu tonlar, hatta değişik renkler vermesidir. Kalay tuzuyla genellikle parlak, bazen sert tonlar, krom tuzuyla daha koyu tonlar elde edilir. Bakır tuzu daha çok yeşil renkli bitkisel boyarmaddelerle kullanılır. Demir tozu boyarmaddenin rengini donuklaş-tırıp koyulaştırır; şap ise uçuk ve soluk tonlar verir. Boyarmaddeler ile mordanlann bu özelliği, sonsuz deneme olanakları ve zengin bir renk çeşitliliği sağlar.
Bazı bitkilerden elde edilen boyarmaddeler mordan kullanmadan da çok iyi sonuçlar verir. Örneğin ağaç ve kayaların üzerinde yetişen likenlerin boyarmaddeleri bu gruptandır. Likenler çok geniş bir renk yelpazesi sunar. Bu renkler, yüzlerce tür likenden hangisinin kullanıldığına bağlı olarak bej ve kahverengiden sarı ve turuncuya, pembe ve kırmızıdan morumsu kırmızıya, yeşile ve bazen maviye kadar uzanır. Üstelik likenlerin, kumaş olarak dokunduktan sonra bile yok olmayan hoş bir kokusu vardır.
Likenlerden başka yabanmersini meyveleri, soğan kabuğu, pancar kökü, zerdeçalın kurutulmuş köksapları, avokado meyvesinin kabuğu, cevizin yeşil kabuğu, mürver ve çakal-eriğinin meyveleri, sarıbaşak ve kanaryaotu gibi bitkisel kaynaklardan da mordansız boyarmaddeler elde edilir. Aynı bitkinin kök, yaprak, sap, kabuk, çiçek, meyve gibi değişik bölümleri çoğu kez değişik tonlar verir. Öbür bölümlerden genellikle daha yumuşak olan yaprak ve çiçekler boyarmaddesini sap ve köklerden daha kolay salar.
Boya ve Boyanın Özellikleri
Bileşenler
Boyaları temel olarak dört bileşen oluşturur: Bağlayıcı, inceltici, pigmentler ve diğer katkı maddeleri. Bağlayıcının kullanımı zorunludur çünkü içerisindeki katı dolgu maddelerini bağlayarak kurumuş boya filminin oluşmasını sağlayan ve yüzeye yapıştıran, bağlayıcı maddedir. Bağlayıcının cinsi ve miktarı boyanın yıkanabilirlik, sertlik, yapışma, renk dayanıklılığı gibi özelliklerini belirler. İnceltici, boyanın viskozitesini ayarlamak için kullanılır. Uçucu olup film tabakasının oluşumuna katkıda bulunmaz.Pigmentler boyaya renk ve örtücülük özelliği verir. Bunun dışında katılan her madde film tabakasıyla birleşerek boyaya fiziksel ve kimyasal özellik verir. Boyalar bağlayıcının cinsine bağlı olarak su bazlı ve solvent bazlı olarak ikiye ayrılırlar.
Boyanın Tanımı
Uygulandığı yüzeyde film tabakası oluşturarak fiziksel ve kimyasal etkilere karşı koruyan,aynı zamanda dekoratif bir görüntü sağlayan kimyasal bileşenlerdir. Bu malzeme belli prensipler dahilinde, formüle edilen ve bünyesinde dört esas unsur bulunan kimyevî bir karışımdır.
Bağlayıcılar
Solvent uçması ve reaksiyon sonucu sıvı halden katı hale dönüşen, boya filmini meydana getiren likitlerdir. Boyaya katkısı, sertlik, sağlamlık, ve parlaklık, yapışma, hava koşullarına ve kimyasallara dirençtir. Bağlayıcı, boyanın temel direği olup, tipine göre, boyaya ismini verir.
Pigmentler
Doğadan saflaştırılarak veya sentetik yollarla elde edilen, bağlayıcı ve çözücüler içinde çözülmeyen toz halindeki katı taneciklerdir. Boyaya sağladığı özellikler: Renk vermesi, örtücülük, parlaklık, fiziki ve kimyasal dayanıklılıktır.
Pigment Çeşitleri
1. Organik Pigmentler
2. İnorganik Pigmentler
3. Metalli Pigmentler
4. Sedefimsi Pigmentler
Korozyon Önleyici Pigmentler
Çinko kromat Çinko fosfat Metalik Pigmentler
Dolgu Maddeleri
Kalsit,barit,talk,kil
Kimyasal Katkılar
Bu grupta yer alan maddeler çok değişik özelliklerde olan ve boyaya çok az miktarda giren kimyasallardır. Katkı maddeleri boyanın özelliklerini iyileştirmek, istenmeyen, olumsuz değişimleri engellemek için kullanılır.
Islatıcılar Kurutucular Matlaştırıcılar Kaymak kesici Çökme engelleyici Köpük kesiciler UV ışınlarından koruyucular Optik beyazlaştırıcı Antibakteriyeller
Çözücüler
Boyanın uçucu kısmını oluşturan kimyasal maddelerdir. Boyanın imalatı ve tatbikatı safhasında(uygulama kolaylığı için), kullanılan boyanın özelliklerinde değişiklik yapmadan incelten sıvılardır.
Toluen, Ksilen, White sprit, Aseton, Su Benzin ve Tiner'dir
Boya Çeşitleri
Boyalar genel olarak dört ayrı çeşitte sınıflandırılabilir.
- * Kurutma Methoduna Göre
2. Kimyasal kurumalı boyalar (Ör serleştirici girilerek kurutulan boyalar)
- * Özelliklerine Göre
2. Uçak boyaları
3. Ahşap boyaları
4. Zemin boyaları
5. Gemi boyaları
6. Sanat boyaları
7. Gıda boyaları
8. Oto boyaları
9. İşaretleme boyaları (Ör:trafik levhaları)
- * Çevreye Olan Etkisine Göre
1. Su bazlı boyalar
2. Solvent bazlı boyalar
- * Reçinesine Göre
1. Selülozik boyalar
2. Akrilik boyalar
3. Epoxy Boyalar
4. Sentetik Boyalar
5. Alkid Boyalar
6. Poliüretan Boyalar
7. Isıya Dayanıklı Boyalar
8. Fırın Kurumalı Boyalar
9. Nem Kürlenmeli Boyalar
ETİKETLER : BOYA FORMÜLLERİ,SELÜLOZİK BOYA FORMÜLLERİ,AKRİLİK BOYA FORMÜLLERİ,CİLA FORMÜLLERİ,CİLA NASIL YAPILIR,CİLA NEDİR,CİLANIN TANIMI,AKRİLİK BOYA İMALATI,AKRİLİK BOYA ÜRETİMİ,AKRİLİK BOYA HAMMADDELERİ,SELÜLOZİK BOYA YAPIMI,EPOXY BOYA ÜRETİMİ,EPOKSİ YAPIŞTIRICI FORMÜLLERİ,EPOKSİ BOYA FORMÜLÜ,EPOKSİ BOYA REÇETELERİ,POLİÜREATAN BOYALAR NASIL YAPILIR,POLİÜRETAN BOYA KİMYASALLARI,FIRIN KURUMALI BOYA NASIL YAPILIR,FIRIN KURUMALI BOYA FORMÜLÜ,FIRIN KURUMALI BOYA İMALATI,ISIYA DAYANIKLI BOYA ÜRETİMİ,ALKİD BOYALAR NEDİR,ALKİD BOYA İMALATI,ALKİD BOYA FORMÜLLERİ,SENTETİK BOYALAR,SENTETİK BOYA FORMÜLLERİ,SENTETİK BOYA YAPIMI,SOLVENT BAZLI BOYA FORMÜLLERİ,SOLVENT BAZLI BOYA ÜRETİMİ,SU BAZLI BOYA İMALATI,SU BAZLI PLASTİK BOYA FORMÜLLERİ.
HAMMADDELER ANSİKLOPEDİSİ